Bildiğiniz üzere ülkemiz, bu zamana kadar farklı isimler altında sayısız medeniyete ve kritik, tarihi olaylara ev sahipliği yaptı. Bunun en temelde sebebi, Anadolu’nun toprak ve iklim açısından zenginlik ve verim sunmasıydı elbette. Dolayısıyla söz konusu topraklarda savunma amaçlı kalelerin yapılması da kaçınılmaz oldu. Bu kalelere de ülkemizin dört bir yanında rastlayabiliyoruz.
Söz konusu kalelerin hepsi, kendi içinde bir birikim saklıyor ve bu birikimi eşsiz manzaralarla size sunuyor. Hangisine gideceğiniz konusundaki kararsızlığı ortadan kaldırmak adına biz de ziyaret etmenize değecek olan 15 tane kaleyi sizin için derledik.
İstanbul’un Beykoz ilçesinde bulunan Anadolu Hisarı, 1395 yılında Yıldırım Bayezid tarafından hem yanı başındaki vadiye girişleri önlemek hem de boğaz trafiğini kontrol altında tutmak için yaptırılmış.
Yine boğaz trafiğini kontrol etme amaçlı yapılan kalelerden Rumeli Hisarı’nın tarihi, 1452 yılına kadar uzanıyor. 1500’lü yıllardan itibaren hapishane olarak da kullanılan kale, 1746’da çıkan bir yangında hasar görmüş. Bu dönemde tamir edilmiş olsa da asıl restorasyonu 1953 yılında yapılmış. Şimdiyse atlattığı onca şeyden sonra göz alıcı manzarasıyla müze olarak ziyaret edilebiliyor.
Tarihi yedinci yüzyıla kadar izlenebilen Ankara Kalesi, tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte şehrin en önemli simgelerinden biri hâline gelmiş durumda. Tam tarihi bilinmese de iç kaledeki surların 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapıldığına inanılıyor. 20’den fazla kuleye sahip olan kale, Ankara’yı kucaklar şekilde inşa edilmiş. Kale haricinde Osmanlı Ankara’sından kalma pek çok yapıyı, lokanta gibi farklı şekillerde bulabilirsiniz.
Üzerinde bulunduğu dağın ismini aldığından Harşena Kalesi ismiyle de anılan Amasya Kalesi’nin Pontus Kralı Mithridates tarafından MÖ 250’li yıllarda yaptırıldığına inanılıyor. Ömrü boyunca çok kez el değiştirmiş olan ve bundan kaynaklı olarak hasar izleri taşıyan kale, 1075 yılında büyük ölçüde onarılmış. Buradan 18. yüzyıla kadar sürekli onarılarak kullanıldıktan sonra da önemini kaybetmeye başlamış. Kalenin; İçeri Şehir, Kızlar Sarayı ve Yukarı Kale olmak üzere üç bölümü bulunuyor. Her birinin de kendine has özellikleri var.
Trabzon’un il merkezinde bulunan kalenin, MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu söyleniyor. Stratejik bir konumda bulunan kalenin amacı en temelde şehri korumaktı. Ömrü boyunca sürekli onarılan, restore edilen ve genişletilen Trabzon Kalesi, şehrin kültürel zenginliğini yansıtırken aynı zamanda Trabzon’un en ikonik yapılarından biri olarak da biliniyor.
MÖ 840 – 825 tarihleri arasında yapılan Van Kalesi, Van ovasındaki devasa bir kaya kütlesinin üzerinde yer alıyor. Tuşba adıyla zamanında Urartu Devleti’nin başkenti olduğuna inanılıyor. Dolayısıyla mezarlar, burçlar ve surlar da söz konusu döneme ayna tutar nitelikte. Ek olarak Osmanlı’dan kalma yapılar ve duvarlar da var. Yani tarihi açıdan dopdolu bir mekân.
Günümüzde Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ne ev sahipliği yapan Bodrum Kalesi, başta “St. Jean Şövalyeleri’nin Kalesi” ismiyle 1406 – 1523 yılları arasında yapılmış. Antik Çağ döneminde ada durumundayken daha sonra karaya bağlanarak yarımada olan kale; Fransız, İtalyan, Alman, İngiliz ve Yılanlı isimlerinde 5 kuleye sahip. Ömrü boyunca belli dönemlerde hapishane olarak da kullanılan yapı, hamam gibi bölümleriyle Osmanlı’dan da izler taşıyor.
Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devletlerine ev sahipliği yapmış Alanya Kalesi’nin tam olarak kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Kendisinden şehir olarak bahsedilen Alanya, aşılması güç olan dik bir kayalığa kurulmasıyla ün salmış ve bu ünün altı da MÖ 4. yüzyılda coğrafyacı Scylax tarafından çizilmiş. Tarihi mirasını, 6 kilometrelik surlarla sarılmış alanın her köşesinde sunan yapı, size bir açık hava müzesi deneyimi sunacak.
Mardin’e tepeden bakan kalenin 10. yüzyılda Hamdaniler tarafından yapıldığına inanılsa da buna yönelik net bir tarih yok. Diğer kalelerin aksine Mardin Kalesi, askeri bölge olarak kullanıldığı için maalesef kendisini ziyaret edemiyorsunuz. Fakat eski uygarlıklar ve diğer kalıntılar hakkında bilgi edinmek için Mardin Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
MS 1153 yılından günümüze kadar uzanan Kars Kalesi, 12. yüzyılda şehri saran surlara kavuşmuş. Fakat yazılı kaynaklara göre 1386 yılında Timur tarafından yıkıldığı biliniyor. Daha sonra Osmanlı himayesi altında, 1579 yılında yenilenen kale, ilerleyen yıllarda 2 kere onarımdan geçmiş. 1877-1878 yılları arasında Osmanlı-Rus savaşından dolayı gittikçe yıpranan yapı, bu süreçte önemini de kaybetmeye başlamış. Ulaşımı da oldukça kolay olan bu kaleyi seyahat rotanıza eklemeyi unutmayın.
Diğer kaleler gibi şehri koruma amacıyla yapılan Sinop Kalesi’nin, ömrü boyunca çok kez el değiştirdiği söyleniyor. Selçuklular, tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmeyen bu kaleye, limanı kontrol etme amacıyla bir de iç kale eklemiş. Bunun haricinde 16. yüzyılda zaman zaman zindan olarak da kullanılmış. Şimdiyse ücretsiz şekilde ziyaret edilebiliyor.
Yaklaşık 5200 metre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, iç kısımda kalan kale de hesaba katıldığında 5800 metreye kadar uzanıyor. Surlar üzerinde 82, içerideki kalede ise 19 adet burç bulunuyor. İç kısımdaki Diyarbakır Kalesi’nin, bölgedeki ilk yerleşim yeri olduğu ve tarihinin 4. yüzyıla kadar uzandığına inanılıyor.
Roma’dan Osmanlı’ya kadar pek çok kez el değiştiren Kayseri Kalesi, MÖ 3. yüzyıla kadar uzanan tarihiyle şehrin en önemli yapılarından biri. Yapı, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Dış kısımdaki surların büyük kısmı zaman içinde tahrip olduğundan büyük kısmını göremiyoruz. Neyse ki iç kısımdaki kale, sürekli tamir edilerek günümüze kadar ulaşmış. Şimdi de hem kaleyi hem de kalenin iç kısmındaki müzeyi ziyaret edebilirsiniz.
Elâzığ’ın merkezinde, Harput’ta bulunan kale, günümüzde Urartu Krallığı’ndan kalan bir başka miras olarak dikkat çekiyor. MÖ 8. yüzyılda yapılan kale, daha sonra Persler’in eline de geçmiş. En son Osmanlı’ya kadar el değiştirmeye devam eden yapı hakkında bir söylenti de var.
Söylenene göre kalenin yapımı sırasında kuraklık olduğundan dolayı hükümdar, harç yapılırken su değil; hayvanlardan alınan sütün kullanılmasını emretmiş. Bu yüzden de Harput Kalesi’ne Süt Kalesi de deniyor. Yapılan onarımlar sayesinde özgün hâlini koruyarak günümüze kadar ulaşan kaleyi ücretsiz şekilde ziyaret edebilirsiniz.
MS 8. yüzyılda Bizans İmparatorluğu tarafından yapılıp daha sonra çok kez el değiştiren Kütahya Kalesi, toplamda 72 burcuyla Türkiye’nin en büyük üçüncü kalesi. Yılın her zamanında size ayrı bir deneyim sunacak olan kale, köklerine sadık kalınarak restore edilmeye devam ediyor. Kalenin etrafında da geleneksel yemekler yiyebileceğiniz ve şehir manzarasını deneyimleyebileceğiniz mekânlar mevcut. Kaleyi ücretsiz şekilde ziyaret edebilirsiniz.
Listelediğimiz kalelerin her biri size dopdolu deneyimler sunacak. Fakat bunların haricinde de ülkemizin çok sayıda, değerli kaleleri olduğunu unutmamak gerek. Bir sonraki listemiz için takipte kalın.